بسم الله الرحمن الرحيم

28 Ağustos 2007 Salı

Orucun Haram Olduğu Günler

ـ3169 ـ1 -عن أبي سعيد رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: َ يَصْلَحُ الصِّيَامُ فِي يَوْمَيْنِ: يَومِ الْفِطْرِ وَيَومِ النَّحْرِ[. أخرجه الخمسة إ النسائى، وَهذا لفظ مسلم .

1. (3169)- Ebu Sa'îd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İki günde oruç câiz olmaz: Fıtır günü (Ramazan bayramının birinci günü) ve Nahr günü."

ـ3170 ـ2 -و عن عقبة بن عامر رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : يَومُ عَرَفَةَ، وَيَوْمُ النَّحْرِ ، وَيَوْمُ النَّحْرِ، وَأيَّامُ التَّشْرِيقِ عِيدُنَا أَهْلَ ا"ِسَْمِ، وَهِى أَيّامُ أَكْلٍ وَشُرْبٍ[. أخرجه أصحاب السنن، وصححه الترمذي.

2. (3170)- Ukbe İbnu Âmir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Arefe günü, kurban günü ve teşrik günleri, biz müslümanların bayramıdır. Bu günler yeme-içme günleridir."

ـ3171 ـ3 -و عن نبيشة الـهذلي رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أيَّامُ التَّشْرِيقِ أيَّامُ أَكْلٍ وَشُرْبٍ، وَذِكْرِ اللّهِ تَعَالَى[. أخرجه مسلم. »أيَّامُ التَّشِريقِ«: ثثة أيام بعد النحر، سميت بذلك 'نهم كانوا يشرّقون فيها لحوم ا'ضاحي في الشمس .

3. (3171)- Nübeyşe el-Hüzelî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Teşrik günleri, yeme-içme ve Allah'a zikretme günleridir."

ـ3174 ـ6 -وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا انْتَصَفَ شَعْبَانُ فََ تَصُومُوا[. أخرجه أبو داود، وهذا لفظه والترمذي .

6. (3174)- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şaban ayı yarılandı mı artık oruç tutmayın."

ـ3175 ـ7 -وعنه رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : َ يتَقَدَّمَنَّ أَحَدُكُمْ رَمَضَانَ بِصَومٍ أَوْ يَومَيْنِ إَِّ أَنْ يَكُونَ رَجًُ كَانَ يَصُوماً صَوْمًا فَلْيَصُمْهُ[. أخرجه الخمسة.

7. (3175)- Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden Kimse, ramazanı bir veya iki gün önceden oruç tutarak karşılamasın. Eğer bir kimse, önceden oruç tutmakta idiyse, orucunu tutsun."

ـ3176 ـ8 -وعن أيضاً رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]نَهَى رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : عَنْ صَوْمِ يَومٍ عَرَفَةَ بِعَرَفَةَ[. أخرجه أبو داود .

8. (3176)- Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Arefe günü Arafât'da oruç tutmayı yasakladı."

ـ3177 ـ9 -وعن رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: َ يَصُومَنَّ أَحَدُكُمْ يَومَ الجُمُعَةِ إَّ أنْ يَصُومَ يَوماً قَبْلَهُ، أوْ يَوْماً بَعْدَهُ[. أخرجه الخمسة إ النسائي، وهذا لفظ البخاري .

9. (3177)- Yine Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden hiç kimse, cum'a günü oruç tutmasın. Ancak bir gün önceden veya sonradan oruç tutuyorsa bu takdirde cum'a günü de oruç tutabilir."

ـ3178 ـ10 -وفي رواية لمسلم : ]َ تَخُصُّوا لَيْلَةَ الجُمُعَةِ بِقِيَامٍ مِنْ بَيْنٍ اللَّيَالِى، وََ تَخُصُّوا يَومَ الجُمُعَةِ بِصِيَامٍ مِنْ بَينٍ ا'َيَّامِ اِ'َّ أَنْ يَكُونَ فِي صَوْمٍ بَصُومُهُ أَحَدُكُمْ[.

10. (3178)- Müslim'in bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Cum'a gecesini, diğer geceler arasında gece namazına tahsis etmeyin, cum'a gününü de diğer günler arasında oruç günü olarak tayin etmeyin, ancak birinizin tutmakta olduğu oruç arasına denk gelirse o hâriç."

_______

Kütübü Sitte

27 Ağustos 2007 Pazartesi

ORUÇ-Açıklama

Oruç; İslam'ın beş ana temelinden biridir. Ve müslüman, ergin, akıllı ve sağlıklı olan herkese farzdır. Farz olan oruçla, yılda bir kez gelen Ramazan Ayı orucu kastedilir.

Oruç, ibadet kastıyla sahurdan akşama kadar yemeyi, içmeyi, yeme-içme sayılan şeyleri ve cinsel ilişkiyi terketmekle tutulmuş olur.

"Orucun sevabı Allah'tan başka kimsenin takdir edemeyeceği kadar büyüktür." (bk. el-Heytemî', ez-Zevâcir, 1/156.) "Oruçlunun, acıkmaktan doğan ağız kokusu Allah için miskten daha güzeldir." (Mûslim, savm 161.) "Oruç, ateşten koruyan bir kalkandır." (Müslim, savm 162-163.) "Oruçlu, duâsı geri çevrilmeyen üç gruptan biridir." (Beyhakî, Sünen NI/345, Tecrid NI/253. ) "Ramazan orucunu, -dünya ile ilgili faydalardan ötürü değil de- sadece Allah için tutanın geçmiş günahları bağışlanır." (Nesai, siyam 39; Tirmizî, savm 1.) "Özürsüz olarak tutulmayan bir günlük Ramazan orucunun kaçırılan sevabı bütün zaman süresini oruçlu geçirmekle dahi karşılanamaz." (Tirmizî, savm 27. )

Oruç insanın meleklik yönünü güçlendirir ve insanı meleklerden yüce yapar. Hayvanî duygularını köreltir. Nefsinin taşkınlığını önler. Insanı başıboş olmaktan kurtarır, ona Rabbini hatırlatır. Acıktıkça O'nun verdiği ' nimetlerin kadrini öğretir. Aç ve muhtaçların halini hatırlatır.

Oruç insana sabrı öğretir. Onu ilâhlaşmaktan ve zorbalıktan kurtarır. Vücudunu dinlendirir, sıhhatini artırır, psikolojisini ve sinirlerini düzeltir. Insana sırf midesi için yaratılmadığını hatırlatır.

Allah: "Oruç benim içindir, onun mükâfatını da ben veririm." (Müslim, savm 163. ) buyurur. Demek ki, diğer yararların hepsi bir yana, oruç, Allah'ın rızasını sağlar. Kur'ân-ı Kerîm'de de orucun farzediliş hikmeti olarak onun insanı takvaya götürdügü zikredilir." (K. Bakara (2) 183)

Oruca Ne Zaman Niyyet Edilir?

Şafii mezhebine göre niyetin vakti oruç farz olursa gecedir. Gündüze bırakılmaz. Gece niyet getirilmediği takdirde bayramdan sonra gününe gün kaza etmek lazımdır.

Hanefi mezhebine göre ise kazaya kalmış Ramazan, nafile ve muayyen nezir oruçları için niyet gece vakti getirilebildiği gibi gündüz öğleden önce de getirilebilir. Bunun için İbn Hacer diyor ki: Şafii olan kimse Ramazan'da niyetini unutup gece vaktinde getirmeyen kimse Hanefi mezhebini takliden gündüz öğleden evvel niyet getirsin. Maliki mezhebine göre Ramazan-ı Şerifin başında bir niyet getirilirse kafidir. Her gece niyet getirmek gerekmez. Bunun için Şafii veya Hanefi olan kimse Ramazan-ı Şerifte "ben şu Ramazan-ı Şerif ayında oruç tutmağa niyet ettim" dese iyi olur. Çünkü bir günün niyetini unutacak olursa da Maliki mezhebine göre orucu sahih olur.

Oruç Hakkında Genel Bilgiler

Farz olan Ramazan orucundan başka, vacip, müstehap ve haram olan oruçlar da vardır.

Vacip olan oruç; Ramazan'da kasten bozulan orucun kefareti, Zihâr keffareti, hatâ ile adam öldürme keffareti, yemin keffareti, hacdaki hatâlardan doğacak keffaret, kaza edilen itikâf orucu, adak oruçları gibi oruçlardır.

Müstehap olan oruçlar; Muharrem Ayının dokuzuncu ve onuncu günleri orucu, her kameri ayın onüç, ondört ve onbeşinci günleri orucu, her Pazartesi ve Perşembe günleri tutulan oruç, gibileridir. Bunlara nafile oruç da denir.

Haram olan oruçlar ise; Kurban Bayramı'nin dört günü ile, Ramazan Bayramı'nın ilk günü tutulan oruçlardır.

Ramazan orucu, belirli bir güne adanmış adak oruç ve nafile oruca akşamdan, kaba kuşluğa kadar niyyet edilebilir. Orucun niyyeti, içinden oruç tutmaya karar vermiş olmaktan ibarettir.

Kaza, gün belirtilmeyen adak ve keffaret oruçları için sahur bitmeden önce niyyet etmek, yani içinden karar vermiş olmak gerekir.

Ramazan takvimle ve hesapla değil, Ramazan hilalinin görülmesiyle, ya da Şaban Ayı'nı otuza tamamlamakla başlar.

Ramazan'a başlarken Şaban'ın son günü mü, Ramazan'ın ilk günü mü diye, şüpheye düşülen gün, konuyu iyi bilmeyenlerin oruç tutmaması daha iyidir. Ancak Ramazan hilalinin görüldüğü ilan edilirse, o gün şüpheli olmaktan çıkar. Ramazan olduğu kesinleşir.

Bayram da yine takvimle değil, Şevval hilâlinin görülmesiyle başlar. Ancak bayram hilâlini en az iki adil şahidin görmüş olması gerekir.

Orucu Bozup Keffareti Gerektiren Şeyler:

l. Gıda ve ilaç türünden birşeyi kasten yeme ve içme,

2.Kasten cinsel ilişkide bulunma ve bulunulma,

3.Kan aldırıp ya da gıybet edip, orucu bozuldu sanarak yiyip içmek suretiyle kasten orucunu bozma.

Orucu Bozulup Sadece Kaza Etmesi Gerekenler

l. Âdetli ve lohusa,

2. Oruç tutmakla hastalığı artan hasta,

3.Körpe çocuk emziren anne ya da süt anne,

4.Yolcu,

5.Oruca niyyet etmeden yiyen kimse (Bir isyan olarak kasten yiyenlerin, niyyet etmemiş

olsalar bile keffaret tutmaları gerektiği söylenmiştir). .

6.Öpme, okşama ve el ile (masturbasyon) boşalan,

7.Güneş batmadığı halde battı sanarak iftar eden,

8.Ve şafak söktügü halde sökmediğini sanarak sahur yiyene keffaret gerekmez. Bunlar sadece kaza ile yetinir.

Şimdi sayacağımız şeylerden biri, kasten yapılmış olsa da, oruç bozulur; ancak keffaret gerekmez:

l. Sağ olan kadının önü ve arkası ile, erkeğin arkasından başka herhangi bir varlıga, ya da organa cima etme,

2. Yenilmesi arzu edilmeyen ve gıda özelliği taşımayan taş, demir ve çelik gibi şeyleri yutma,

3. Kendi isteği ile bilerek ağız dolusu kusma.

4. Burundan alınan sıvının boğaza ulaşması,

5. Hukne (lavman) kullanma (Arkadan aletle kalın barsağı temizleme),

6. Kulaga ilaç, yag, v.b. bir şey akıtma,

7. Derin yaraya, karın boşluğuna işleyecek özellikte ilâç koyma.

8. Baştaki yarığa ilaç akıtma,

9. Unutarak yedikten sonra, orucu bozuldu sanıp kasten yeme,

10. Uyurken birisinin boğazına su döküp midesine gitmesi,

11. Uyurken cima edilme,

12. Ramazan'a niyyet etmeden yeme ,

13. Yanılarak yeme,

14. Zorla yedirilme.

Oruç Hakkında Çeşitli Konular

Oruçlu iken bir şeyin tadına bakmak, çiğnemek, kendine güveni olmayanın kucaklaşması ve öpmesi mekruhtur ancak orucu bozmaz.

Orucunu yemekte olan âdetlinin âdeti, ya da lohusanın âdeti gündüzleyin sona ererse, o günü akşama kadar oruçlu gibi geçirmeleri, ayrıca kaza etmeleri gerekir.

Oruçlunun iftarda acele etmesi, sahuru son anına kadar geciktimesi müstehaptır.

Ramazan orucunun keffaretinin aralıksız tutulması gerekir. Kadının âdet görmesi buna engel değildir.

Ramazan Bayramı'nın ikinci günü, Sevvâl'in altı gün orucuna başlanabilir.

Kadınlar, kocalarının izni ile evlerinde namaz için ayırdıkları odada itikâf yapabilirler.

Itikâfta bulunanın, cima yapması, öpmesi ve her türlü cinsel davranışı yasaktır. Unutarak da, gece de yapsa itikâfi bozulur.

Oruçlunun Oruçla ilgili Keyfiyyeti

Oruç sıkıntılı Mekke döneminde değil, imkânların oldukça bollaştığı Medine döneminde farz kılınmıştır, tâ ki, oruç (En-Nedvî, Dört Rükûn ) iktisadî şartların zorlaması ile konulan bir farzdır, denmesin. Bundan, imkânları bollaşıp, karnı doyan insanın, gayesini unutabileceği anlamı da çıkarılabilir. Farz olan oruç ise panzehirdir. Ilacın fazlası zararlı, azı faydasızdır. (ed-Dihlevî, Huccetüllâhi'l-Bâliga )

Orucun bir ay oluşunda İslamın her şeyde orta yolu tuttuğunun işareti de vardır. Çünkü daha önceki dinlerde de oruç vardı, ancak bazısında çok uzun, bazında da çok kısa idi.

Oruç günün beli bir zamanı ile sınırlandırılabileceği gibi, yemeyi içmeyi azaltmakla da olabilirdi. Islam birinciyi seçti. Çünkü ikinciyi tayin ve uygulama zor olduğu gibi, insanların vücud yapıları ve ihtiyaçları değişik olduğundan, bunda adaletsizlik de söz konusu olurdu. (agk.)

Oruç herkesin kendisi için seçecegi bir ayda, ya da güneş yılına göre bir ayda değil de, senenin her mevsimini dolaşan Ramazan ayında farz kılındı. Böylece hem cemaat şuuru sağlandı. Çünkü bazı zor işler, topluca yapıldığında, zorluğu hissedilmeden kolaylıkla yapılır. -hem de dünyanın değişik bölgelerindeki insanların bir kısmının devamlı uzun ve sıcak günlerde, diğer kısmının da devamlı kısa ve serin günlerde oruç tutmaları gibi bir adeletsizlik önlendi.

Ayrıca; insana misyonunu öğreten, doğruyu yanlıştan ayıran Kur'an-ı Kerim, Ramazanda inmiş ve onu şereflendirmiştir. Oruç için bir ay seçilecekse, elbette ondan daha uygunu bulunamayacaktır.

Dünya ve Ahirete Yönelik Faydaları

Insan diğer varlıklara göre çok daha değişiktir ve o merkez durumundadır. Hayvanlarda sadece istiha (arzu, şehvet) vardır, akıl yoktur. Melekler ise sırf nurdan yaratılmışlardır, çeşitli arzulara (şehvetlere) sahip olmayan yüce varlıklardır. Insan bu iki konumdan da nasibi olan varlıktır. Akla, ruha ve şehvetlere birlikte sahiptir. Onun için melek, yüceliği; hayvan da aşağılıgı temsil eder. Ama meleklerinkini aşan yücelikler bulunduğu gibi, hayvanları çok yücelerde bırakan aşağılıklar da vardır. Işte insan, bu uçsuz bucaksız arenada, kendi yerini seçme hürriyetine sahip tek varlıktır. Arzularını aklının ve ruhunun emrine vermekle, yükseldikçe yükselecek, belki de melekleri bile aşacaktır. Zıddı ile, aklını ve ruhunu arzularının eline vermekle de "hayvanlardan da aşağı" olacaktır. Yaratıcısının istediği; onun, münker adına üzerinde bulunan ağırlıklarını atarak, olabildiğince yükselmesi ve Rabbini "Yakîn" ile bilmesidir. Bu vasıf meleklerin vasfıdır. Işte oruç, insanın meleklik yönünü güçlendiren ibadetlerin başında gelir. Çünkü onlar da yemezler ve içmezler. Yine çünkü aşırı yeme içme ve nefsî arzuları tatmin ile aşırı meşgul olma, hayvani nitelikleri geliştirir, nefsi besler ve güçlendirir. Nefis ise Allah'ın düşmanıdır ve "Işi gücü kötülükleri emretmektir." (12/53). Öyle ise ona yenilmemek ve başını ezmek gerekir. Bunun en kestirme yolu da açlıktır. Nitekim bir hadis-i şerifte, Allah'ın nefse: "Ben kimim, sen kimsin?" diye sorduğu, nefsin de: "Sen sensin, ben de benim" dediği, buna karşılık Allah'ın onu Cehenneme atmak gibi bir sürü eziyetlerle cezâlandırmasına rağmen onun, her seferinde sorulan bu soruya aynı cevabı verdiği, nihayet onu açlıkla deneyince, "Sen benim merhametli Rabbimsin, ben ise Senin âciz bir kulunum" dediği nakledilir. (Bedîuzzamân, Mektûbât, 373)

Oruç insanın gafletten uyanmasını, başıboş olmadığını anlamasını, ve Rabbini tanımasını sağlar.

Oruç, Allah'ın nimetlerini hatırlayarak O'na olan teşekkür borcunu ödemektir. Çünkü her zaman her istediğini yiyebilen insan, oruç tutmakla: "Bu nimetler benim mülküm değil, ben bunları yiyip içmekte hür değilim, başkasının malıdırlar, yemek için O'nun emrini bekliyorum" demiş ve manevî bir şükür yapmış olur.

Oruç zenginlere fakirlerin durumunu hatırlatmak; böylece sosyal dayanışmayı, yardımlaşmayı, sevişmeyi ve toplum düzenini kolaylaştırmak demektir. Zira başka yolla "zengin fakirin halinden bilmez." Bu yüzden Mısır'in kıtlık yıllarında, Hz. Yusuf un bütün zahire ve erzak ambarları elinde olduğu halde, üç günde bir yemek yediği ve sebebini soranlara; "Benim karnım tok olursa, zahire almaya gelen zavallılara acıyabilir miyim?" dediği nakledilir. (Risâle-i Hamidiyye,127; (Sifâ'dan nakil), Sabûnî, Ravâi' I/218)

Oruç, gücüne, kuvvetine, varlığına güvenip ululuk taslayanları, firavunlaşma ve karunlaşma istidadında olanları, açlığın kırbacıyla acıtıp onlara âciz olduklarını ve bir Kadîre muhtaç bulunduklarını hatırlatır. Zira: "Dünyada açlık kadar müessir ma'şeri bir vicdan oluşturan başka bir motif yoktur." (Mustafa Ateş, Diyanet gazetesi, sy. 327 s. 2) Yine "bu yolla insanın mayasında bulunan kibir, gururu, enaniyet ve üstünlük gibi şeytânî tekebbürü de mahviyet, tevazu ve teslimeyete dönüştürür." (Aynı kaynak.)

Oruç, maddî ve manevî bir perhiz ve bu itibarla önemli bir, ilaçtır. Nitekim Allah Resulü "Sıhhat bulmak için oruç tutun." buyurmuştur. (Orucun sindirim, dolaşım ve sinir sistemlerine ve özellikle karacığere, damar sertliğine, böbreklere, kan yapısına, strese olan olumlu tesirleri için bk. Dr. Halûk Nurbâkî, Diyanet Gaz. Sy. 327, s. 6) Oruç zor zamanlarda ve olağanüstü durumlarda, uzun süre açlığa tahammülü sağlayacak iyi bir eğitim ve cihad hazırlığıdır.

Oruç, vücutta bir fabrika durumunda olan mideye hizmetçi pozisyonundaki bir sürü organın, fabrika sanki yıllık bakıma alındığı için, onunla irtibatlarının kesilmesi, onların sırf mideye hizmet için yaratılmadığını, melekleşme yolunda da görevlerinin bulunduğunu hatırlatmaktır. "Ayrıca oruç, şehvânî arzuların doruk noktasında bulunan genci, sapık ilişkilere zorlayan hormon birikimini ta'dil eder: " .. Kimin evlenme masraflarına gücü yetmezse oruca sarılsın. Çünkü orucun şehveti kırıcı özelliği vardır." (Buhâri, Savm ) hadis-i şerif buna işaret eder. (Ateş, agm. s. 3)

Ramazan, özellikle Kur'an ayıdır ve Kur'an'la tam bir ilişkisi vardır; Kur'an-ı Kerim onda inmiştir. Kur'an bütün hayırları kendisinde toplar. Ramazan da öyledir. Kadir Gecesi ise Ramazan'ın özü ve lübbüdür. (Imâm Rabbânî, Mektûbât, No:162)

Ramazan, Ahiret yurdu için kârlı bir pazar, hasat için münbit bir zemin, amellerin gelişip yeşermesi için bahardaki nisan yağmuru, Mevlânın saltanatına karşı beşer kulluğunun resm-i geçiş yapması için en parlak ve kudsî bir bayram hikmetindedir. (Bediüzzamân, Mektûbât, 371) Bu ayda sâlih amellere muvaffak olanlar, bütün sene muvaffak olurlar. Bu ayda manevî hayırları kaçıranlar, bütün sene kaçırırlar. (Imâm Rabbânî, Mektûbât, No: 45) Her iyiliğin karşılığı 10 ilâ 700 katı ve fazlasıyla verileceği halde, Allah Teâlâ orucu diğerlerinden ayırmış ve "O benim içindir." buyurmuştur. Çünkü, oruç bir şeyi yapmak değil, yapmamak şeklinde bir ibadet olduğu için, görünen bir ibadet değildir. Bu yüzden sırf riya için yapılamayacak, belki de tek ibadettir. Sonra oruç Allah'ın düşmanları olan şeytanı, nefsi, dolayısıyla şehvetleri kahretmektedir. Bu yüzden ona nisbet edilmesi uygundur. (Mustafa M. Ammâra, et-Tergib, N/143 (Ihyâ'dan nakil)) Yeme, içme ve cinsî ilişki gibi dünyevî ihtiyaçları terketmekle, insanda Allah'ın bu vasıf larının tecelli etmesiyle de Oruç O'nun olmaya lâyıktır. Allah'dan başkasına yapılmayan tek ibadet oruç olduğundan, böyle buyurulmuştur da denmiştir. Ya da oruçta, oruçlunun nefsinin hiçbir payı olmadığı için böyle denmiştir denilebilir. (Bk. Ammâra,age. N/79)

Ancak bilmek gerekir ki, oruç için sayılan bu menfaatların çoğuna, iftar ve sahurda yemeği fazla kaçırıp letâif'i (rahmet alıcılarını) öldürmemekle ulaşılabilir. Yoksa normal öğün adedi zaten iki olduğundan, orucun sair zamanlardan bir farkı kalmayabilir. Nitekim nafaka ve fidyeler iki öğün hesabıyle verilir.

Orucu Bozmayan Şeyler

Uyurken rüyalanma (ihtilam), kan aldırma, bakmakla boşalma, macunsuz diş fırçası ve misvak kullanma, koku sürünme, sürme çekme, öpme, kendi isteğiyle olmaksızın kusma, kulağa su kaçma, unutarak yeme içme ve cima etme, kendi isteğiyle ağız dolusundan az kusma, boğazına toz, duman, sinek kaçma, dişleri arasında kalıp toplamı nohut tanesinden az yiyecek kalıntılarını yutma, (nohut tanesi kadar olursa kaza gerekir), kan aldırma, erkek kamışının deliğine yağ ve merhem akıtma, karnına ok, mızrak, kılıç girme, suya girme, yüzme, yemeğin tadına dili ile bakıp tükürme, çiğnenilmiş, renksiz ve tatsız sakız çiğneme (bu mekruhtur), yağlanma.

Oruç Keffareti ne zaman Gerekir?

Ramazan-ı şerifte oruç niyetini getirip özürsüz olarak kasden orucu bozmakla keffaret lazım gelir. Yani -varsa- bir köleyi hürriyete kavuşturmak, imkan yoksa ara vermeden iki ay oruç tutmak, buna da gücü yetmezse altmış fakire yemek yedirmektir. Ama niyet getirmeden orucu yemek kazadan başka bir şey gerektirmez.

Şafii mezhebinde Ramazan-ı Şerifte oruçlu olan kimse cinsi münasebette bulunduğu takdirde kendisine keffaret lazım gelir. Yemek yemek ve su içmekle keffaret söz konusu değildir. Sadece gününe gün kaza etmek lazım gelir.

Oruç Tutmamayı gerektiren Haller

Beş kimse, imkân bulduğunda kaza etmek üzere Ramazan orucunu tutmayabilir, tutmakta ise bozabilir.

1. Oruçla hastalığının uzamasından ya da artmasından korkulan hasta.

2. Sefer süresi kadar yola çıkan yolcu,

3. Oruca güç yetiremeyen ihtiyar (Her gün için bir fitre verir. Sonradan güçlenirse ayrıca kaza eder),

4. Kendine ya da çocuğuna zarardan korkulan hamile kadın,

5. Kendine ya da çocuğuna zarardan korkulan emzikli kadın.

Oruç ve İhtilam

Ihtilâm olmak ve cünüp olarak sabahlamak oruca mâni olur mu?

Oruçlu iken ihtilâm olmak (kendi kendine rüyalanmak) orucu bozmaz. Dokunma, oynaşma ve öpme olmadan, sadece bakmak ve düşlemekle boşalma da o orucu bozmaz. Bu durumlarda sadece yıkanır ve orucuna devam eder: Dokunma ve öpme ile boşalırsa, oruç bozulur; ama sadece kaza gerekir.(66 M. Zihnî 590, 597 )

Oruçlu olduğunu bilerek, ama elinde olmayarak boğazına su kaçsa, orucu bozulur sadece kaza gerekir. Gündüz ihtilâm olan oruçlunun namaz vakti geçmeyecek bir süre içerisinde yıkanması şarttır. Ancak yıkanmaması oruca engel değildir. Yani yıkanmazsa, namazı terk etmiş olacağı için büyük günah işlemiş olur; ama orucu oruçtur.

Cünüp olarak sâbahlamak oruca mâni olmaz. Gündüz yıkanması gerekir. Yıkanmayı iftardan sonraya bırakırsa, namazı terketmiş ve büyük günah işlemiş olur.

Iğne, diş Çektirme, Misvak ve Oruç

Diş çektirme, doldurtma, dişlerini misvakla ya da macunla yıkama, iğne yaptırma... orucu bozar mı, bozarsa kazâsı nedir?

Diş çekimi orucu bozmaz. Ancak dişin çıktığı yerden akan kan; tadı ağzın her tarafına dağılacak kadar çok olur, ya da karıştığı tükürüğün yarısından çok olur ve yutulursa orucu bozar, kaza gerekir.(67 Bilmen 289 (md.106)) Diş dolgusu konusu da vücudun herhangi bir yerindeki yarayâ ilâç koyma gibidir; Dolgu maddeleri sıvı olmayıp, dimağa ve karın boşluğuna ulaşamadıkları için orucu bozmazlar. Ancak kanala zerkedilen ilâç, ya da dolgu maddesi, sıvı olur ve beyne ulaşırsa, Imâm Ebû Hanîfe'ye göre oruç bozulur, diğer imamlara göre yine bozulmaz. Diş çekimi için uygulanan ve halk arasında morfin diye bilinen uyuşturucu (anestezik) etkili iğne de vücudun herhangi bir yerine yapılan iğne gibidir. Imam Ebû Hanîfe'ye göre orucu bozar. Ihtiyata uygun olduğu için kabul edilen görüş de budur. Ancak onun arkadaşları olan diğer imamlar, vücuda yarayışlı olmayan ve tabii yollarla vücuda girmeyen şeyler, orucu bozmaz görüşündedirler. Dolayısıyla onlara göre, yaralara her nasıl olursa olsun ilâç koymak, yine nasıl olursa olsun iğne yaptırmak, orucu bozmâz.(68 M. Zihnî 594, 599; Bilmen 293.) Buna göre durumları âcil olmayanların, diş çekimi ve iğne işini akşama bırakmaları tavsiye olunur. Ama bundan gecikmekle zarar görecek olanlar, oruçlu iken de iğnelerini yaptırır, dişlerini çektirir, ya da doldurturlar. Dolgu dışındakileri yaptıranların sonradan kaza etmeleri daha ihtiyatli olur.

Dişleri, özsuyunun tadı hissedilecek kadar taze bir misvakla temizlemek orucu bozmaz ama, mekruhtur. Bu tadı duyulmayan misvakla ya da firçalarla dişleri yıkamak oruca hiçbir zarar vermez. (69 M. Zihnî 610; Bilmen 287-88 ') Dişlerin macunla fırçalanması, ya da tuzlu su ile gargara yapılması hallerinde macunun ve tuzun tadı boğaza kadar ulaşmış olacağından oruç bozulur. Misvaktan kopan ve yutulân parçalar buğday tanesi kadar, yada daha fazla olursa orucu bozarlar. Dişlerin kendiliğinden kanaması halinde, kan tadı duyulacak kadar olur ve bilerek yutulursa oruç bozulur. Az olur ve farkına varmadan yutulursa bozulmaz. Bütün bu durumlarda orucun bozulması halinde sadece kaza gerekir.

Orucun,Farz,Hikmet ve Faydaları

a. Farz Oluşu

Insanların ve cinlerin niçin yaratıldıklarını bizzat yaratıcı bildirir: "O'na ibadet etsinler, yani O'nu tanısınlar diye." (51/56) Ancak sınırlı bir akılla sınırsız bir varlığın tanınması zor, hattâ hakkıyla tanınması imkânsız olduğundan nasıl tanıyacağımızı ve nasıl kulluk edeceğimizi de biz yine O öğretmiş ve kullukla ilgili bazı fiilleri zorunlu (farz) kılmıştir.

Yani Allah'ı (c.c.) tanımanın ve O'na kulluğun asgari şartı bu zorunlu ibadetlerdir. Oruç da bu ibadetlerden.biridir. Allah Resulü (s.a.v.), bir mübarek sözlerinde, bu temel ibadetleri bir arada anar ve buyurur ki: "Islam beş şey üzere kuruludur: Allah'ı birlemek (tevhid), namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, Ramazan orucunu tutmak ve hac yapmak." (Müslim Iman 5) Tek başına bu hadis bile, orucun farz olduğunu bildirmeye yeter. Ancak bundan önce Kur'an-ı Kerim de orucun inananlar için bir farz olduğunu vurgulu bir ifade ile bildirmiştir: "Ey mü'minler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılınmıştır ki, sakınasınız."(2/183) Daha önceki semavî dinlerde de oruç bulunduğu için, Allah Resulü Efendimiz orucu biliyordu ve Medine-i Münevvere'ye hicret etmezden önce, Aşûre orucuna da devam ediyordu. Hicretten sonra, ikinci yıl Muharrem'in onunda, çocuklara varıncaya kadar bütün müslümanlara oruç tutturmuş ve aynı yıl Ramazan orucu farz kılınınca: "Aşûre günü dileyen oruç tutsun, dileyen terketsin." buyurmuşlardır. Yani Ramazan orucu ilk defa Hicretin ikinci yılı içerisinde farz kılınmıştır. Farz kılınışı büyük Bedir Harbinden bir ay ve birkaç gün önceye rastlar. Bedir Harbi ise, aynı yıl Ramazan'ın onyedinci Cuma günü vuku bulmuştur. Buna göre Ramazan orucunun farz kılınışı, Şaban ayı içerisinde olmuş olur. (Tâhir'ül-Mevlevî, Müslümanlıkta Ibadet Tarihi, l05-106; T'aberî, N/132; Suy'ûti, ed-Dürrü'l-Mensûr, I/176; Sabûnî, Ravâyi'/193) Allah Resûlü dokuz sene Ramazan ayı orucunu tuttuktan sonra vefat etmiştir. (Ibn Kayyim, Zâdü'l-mâed,152 (en-Nedvî, Dört Rükün, 205)) Bu, farz olan Ramazan orucudur. Bunun dışında vâcip, sünnet, müstehap, nâfile, mekruh ve haram olan oruçlar da vardır. (Bk. Tâhirü'l-Mevlevî, a.ge.112 )Farz olduğu, Kitap ve sünnetin kesin delilleriyle sâbit olduğu için, orucu inkâr küfürdür, insanı dinden çıkarır. Hafife ve alaya almanın da aynı olduğunu söylemişlerdir. Hatta, inanmakla beraber; ibadetleri yapmamak insanı dinden çıkarmasa bile, herkesin göreceği yerlerde açıkça oruç yemenin, orucu hafife alma anlamına geleceğinden, küfür olduğunu söyleyenler de vardır.Özürsüz olarak bozulan bir günlük Ramazan orucunun kaçırılan sevabı, bütün zaman sürecini oruçla geçirmekle dahi karşılanamaz. (Zehebî, Kitâbu'l-kebâir, 40-4l: el-Heytemî, ez-Zevâcir,I/195) Diğer yönden, tutulması halinde, "Orucun sevabı; Allah'tan başka kimsenin takdir edemeyeceği kadar büyüktür." "Her iyiligin karşılığı on ilâ yediyüz katıyla verileceği halde, orucun karşılığını ancak Allah bilir." "Oruçlunun acıkmaktan doğan ağız kokusu, Allah için miskten daha güzeldir.", "Oruç, ateşten koruyan bir kalkandır. tutana Kıyamet günü şefaatçidir.", "Oruçlu, duası geri çevrilmeyen üç gruptan biridir.", "Ramazan orucunu dünya ile ilgili faydalardan ötürü değil de, sadece Allah için tutanın geçmiş günahları bağışlanır.", "Ramazanda yapılan nâfile bir ibadet, sevap bakımından diğer günlerdeki farzlara denktir. Farz ise, diğer günlerdeki yetmiş farza denktir." (Bu ve benzeri hadisler için bk. el-Heytemî, age. I/196-l98)

Hikmeti ve Faydaları

Orucun hikmetleri, aynı zamanda faydası sayılacağından, bu ikisini birlikte ele alıp, bazan fayda, bazan da hikmet diye açıklayacağız. Ancak anlaşılmasını kolaştırmak için, konuyu bir başka açıdan ikiye ayırarak isleyecegiz: a) Orucun keyfiyeti ile ilgili hikmetler, b) Dünya ve Ahirete yönelik faydaları.

Ancak burada çok önemli bir noktaya deginmek zorundayız: Orucun esas hikmeti -diğer ibadetlerde olduğu gibi- herşeyden önce "HAKİM" bir zat tarafından emredilmiş olmasıdır. Ya da onu emreden "Hakîm"dir, yani her yaptığı yerli yerindedir; bir hikmete dayalıdır, işlerin en yerinde olanıdır. Öyle ise oruç da böyledir. Bu yüzden oruç aklımızın kavrayacağı falan ya da filan faydalardan ötürü farz kılınmıştır demek çok hatalı olur. "Onlar ki, görmeden inanırlar." (2/3), "Görmedikleri halde RAHMAN'dan ve Rablerinden korkarlar." (36/1l, 67/12). Kaldı ki, ibadetler hikmetlere değil, illetlerine binaen farz olunurlar. Hikmetler çoğu zaman akılla kavranılsa bile, illetler, farz kılan (Şâri) açıklamadıkça kesin olarak kavranılamaz. Bu yüzden orucun illeti, ya da en büyük hikmeti, farz olduğunu bildiren ayette gösterilen hedef olmalıdır." "Allah'tan sakınasınız, yani takvâ sahibi olasınız diye:.." (2/183). Aynı ayetin "Ey iman edenler..." hitabı ile başlaması da, orucun maddî fayda ve hikmetlerinden ötürü değil, ancak imandan ötürü tutulabileceğini gösterir. Nitekim modern tıp, orucun bazı faydalarını tesbit etmiş olmakla beraber, inanmayanların hiçbirisi müslümanlar gibi oruç tutuyor değillerdir. A1lah Resûlü de makbul olan orucu, iman ve ihtisab (sadece Allah için yapma) şartına bağlamıştır. (Buhârî, Müslim.) Ancak aslolan bu olmakla beraber, orucun akılla kavranan birçok hikmetleri de yok değildir.

Oruçla İlgili Konular

ORUÇLU İKEN GÖZE MERHEM SÜRMEK VEYA DAMLA DAMLATMAK CAİZ MİDİR?

Oruçlu olan kimse gözüne merhem sürebildiği gibi damla da damlatabilir. Bunun için hiç bir mani yoktur. Fakat buruna damla damlatmak, hiç şüphe yok ki orucu bozar.

ORUÇLU OLAN BIR PİLOT OKSİJEN TENEFFÜS EDEBİLİR Mİ?

Yükseklerde uçan pilot veya denizlere dalan bir dalgıç oruçlu olduğu halde oksijen teneffüs edebilir, orucuna bir halel gelmez. Çünkü oksijen ne yenir ne de içilir. Hatta duman gibi hacmi olmayan bir şey boğaza girerse yine oruç bozulmaz.

ORUÇLU OLAN KİMSENIN KULAĞINA İLAÇ VEYA SU AKITILSA ORUCU BOZULUR MU?

Oruçlu olan kimsenin kulağına ilaç veya su akıtılsa orucunun bozulup bozulmayacağı hususunda ihtilaf vardır. Şafii mezhebinde kuvvetli olan kavle göre ilaç ile su arasında fark olmaksızın her ikisi de kasden kulağa akıtılsa orucu bozulur. Yalnız kulağın dış tarafını yıkamak isterken içine girerse oruç bozulmaz.

Hanefi mezhebinde ise İmam-ı A'zam'a göre kulağa konulan ilaç orucu bozar. Su ise bozmaz. Müfta bih olan bu görüştür. İmameyn'e göre ise kulağa ne akıtılırsa akıtılsın orucu bozmaz.

ORUÇLU OLAN KİMSENIN, ABDEST ESNASINDA AĞZINA SU VERİRKEN BOĞAZINA SU KAÇARSA ORUCU BOZULUR MU?

Oruçlu olan kimsenin, abdest esnasında ağzına su verirken boğazına su kaçsa; oruçlu olduğunu hatırlamadan ağzına su almışsa ittifakla orucu bozulmaz. Oruçlu olduğunu hatırladığı takdirde ağzına su verirse Hanefi mezhebine göre orucu bozulur.Bilahare bir gün kaza etmek zorundadır.

Şafii mezhebine göre ise oruçlu olduğunu bildiği halde mübalağa yapmadan ağzına su almış ve boğazına kaçmışsa orucu bozulmaz. Amma mübalağa etmiş ise orucu bozulur. Yalnız abdest ve gusül gibi mecburi olan şeylerden başka bir maksat için ağzına su verirse mutlaka orucu bozulur.

21 Ağustos 2007 Salı

ORUÇ-Ayetler

(BAKARA suresi 183. ayet):


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.

(BAKARA suresi 185. ayet):

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَن كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُواْ الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُواْ اللّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.

(BAKARA suresi 187. ayet):

أُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ الصِّيَامِ الرَّفَثُ إِلَى نِسَآئِكُمْ هُنَّ لِبَاسٌ لَّكُمْ وَأَنتُمْ لِبَاسٌ لَّهُنَّ عَلِمَ اللّهُ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَخْتانُونَ أَنفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنكُمْ فَالآنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْتَغُواْ مَا كَتَبَ اللّهُ لَكُمْ وَكُلُواْ وَاشْرَبُواْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ ثُمَّ أَتِمُّواْ الصِّيَامَ إِلَى الَّليْلِ وَلاَ تُبَاشِرُوهُنَّ وَأَنتُمْ عَاكِفُونَ فِي الْمَسَاجِدِ تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ فَلاَ تَقْرَبُوهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُون

Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için takdir ettiklerini isteyin. Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde ibadete çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyin. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın bu sınırlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah âyetlerini insanlara açıklar. Umulur ki korunurlar.

ORUÇ-Teferruat

İslâmın dört temel ibadetinden ve beş esasından biri. Farsça'dan Türkçe'ye geçmiş bir isimdir. Kelimenin aslı "Ruze"dir. Önceleri "Oruze" (günlük) olarak kullanılmış; daha sonra "Oruç" şeklinde telaffuz edilmeye başlanmış ve bu şekliyle yaygınlaşmıştır. Arapça karşılığı "savm" veya "sıyam"dır. Savm kelimesinin lügat manası; yeyip-içmekten kendini tutmak, imsak, hareketsiz kalmak ve herşeyden el, etek çekmektir. Kur'an-ı Kerim'de bazan "susmak" manasına kullanılmıştır (Meryem, 19/26). İslâmi ıstılahta oruç, "İkinci fecirden (fecr-i sadık'tan)" itibaren, güneşin grubuna kadar yemekten, içmekten, cinsel ilişkiden ve orucu bozan diğer şeylerden, Allahü Teala (c.c)'ya kulluk niyetiyle nefsi alıkoymaya verilen isimdir. Bilindiği gibi oruç, yalnız bedenle yapılan ibadetlerden biridir. Dolayısiyle, her mükellefin kendi nefsi için farz-ı ayn'dır. Resul-u Ekrem (s.a.s)'in; "Bir kimse, başka bir mükellefin yerine oruç tutmaz. Yine bir kimse, başka bir mükellefin yerine namaz kılmaz" (İbnül-Hümam, Fethül-Kadir, Beyrut 1315, II, 85) buyurduğu bilinmektedir.Kur'an-ı Kerim'de; "Ey iman edenler!.. Sizden evvelki (ümmet)lere yazıldığı gibi, sizin üzerinize de oruç yazıldı (farz kılındı). Ta ki, korunasınız" (el-Bakara, 2/183) buyurulmuştur. Oruç ibadetinin; Hicret'ten sonra farz kılındığı hususunda görüşbirliği vardır. Sahih olan rivayete göre, Bedir savaşından kısa bir süre sonra farz kılınmıştır. Hz. Âişe (r.a) validemizden rivayete göre; Resulullah (s.a.s) daha önce "Aşûre orucu"na devam etmiş ve Sahabe'ye tutmaları tavsiyesinde bulunmuştur. Muaz b. Cebel (r.a)'den rivayet edilen bir haberde de, Medine'de her ay üç gün oruç tutmuştur. İmam Merginani:"Ramazan ayında oruç tutmak farzdır. Çünkü Allahu Teala (c.c) "Sizin üzerinize oruç farz kılındı" diye buyurur. Ayrıca farziyyeti hususunda kat'i icma teşekkül etmiştir. Bundan dolayı, Ramazan orucunun farziyyetini inkâr eden kimse kâfir olur" (Merginanî, el-Hidâye, I, 118) diyerek, meselenin hassasiyetine işaret etmiştir.Oruç ibadetinin nedenine gelince; Usûl ûleması, ibadetlerde asıl olanın Allahu Teâlâ (c.c)'ya ihlâsla kulluk olduğunu, sebeplerinin tesbit edilip edilememesinin önemli olmadığını; hikmetlerinden bazılarını kavramanın ve açıklamanın mümkün, ancak teabbüdî olan bu hususlarda illeti tesbit etmenin güç olduğunu söylemişler ve ihlâsla Allah'a kulluğun esas alınmasını tavsiye etmişlerdir.Resul-u Ekrem (s.a.s)'in: "Oruç insanı Cehennem ateşinden koruyan bir kalkandır. Tıpkı sizi harpte ölüme karşı muhafaza eden bir kalkan gibi" (Nesâî, Savm, IV, 167) buyurduğu bilinmektedir. Oruç, mükellefi her türlü şehvetten alıkoyan ve ihlâsı artıran bir ibadettir. Açlığa, susuzluğa ve nefsin diğer arzularına karşı direnmek oldukça önemlidir. Allahu Teâlâ (c.c)'ya iman eden ve O'nun dini uğruna cihada karar veren müminler; oruç ibadeti ile kuvvetli bir iradeye sahip olurlar. Hicrî takvim ayın hareketlerine göre değiştiği için, her yıl diğerine nisbetle on veya on bir gün önce gelir. Dolayısıyle insan bazen kışın (20) derecede, bazen yazın (+ 40) derecede oruç tutar. Bu bir anlamda mükellefin "Dondurucu bir soğukta ve kavurucu bir sıcakta dahi; Allahu Teâlâ'nın emirlerini eda etmeye hazırım" taahhüdünde bulunmasıdır. Ayrıca bir ay süre ile Allah Teâlâ (c.c)'nın rızasını kazanmak için, nefsinin bütün şehvetlerini terk etmesi oldukça önemli bir hadisedir.Oruç ibadetine riyanın karışması da mümkün değildir. Nitekim bir Hadis-i Şerif'te; orucun ve oruçlunun mahiyeti şu şekilde ortaya konulmuştur:"Oruç bir kalkandır. Oruçlu kötü (kem) söz söylemesin. Kendisiyle itişmek ve dalaşmak isteyene iki defa "Ben oruçluyum"desin ve uymasın. Ruhum yed-i kudretinde olan Allahu Teâlâ (c.c)'ya yemin ederim ki; oruçlu ağzın (açlık) kokusu, Allah indinde misk kokusundan daha temizdir. Cenab-ı Hak buyurmuştur ki: "Oruçlu kimse benim rızam için yemesini, içmesini ve cinsi arzularını bırakmıştır. Oruç doğrudan doğruya bana edilen (riya karışmayan) bir ibadettir. Onun sayısız sevabını da, doğrudan doğruya ben veririm. Halbuki başka ibadetlerin hepsi on misliyle ödenmektedir" (Sahih-i Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi, VI, 248, Hadis no: 897).Orucun ŞartlarıBir insana orucun farz olması için onda üç şartın bulunması gerekir. Birincisi; İslâm'dır. Bilindiği gibi, bir ibadetin sahih olabilmesi için mükellefin ihlâsla tevhid akidesine bağlanması şarttır. İkincisi; akıl'dır. Delilere ve ehliyet arızası bulunan kimselere oruç farz değildir. Zira teklifin mahiyetini bilmesi gerekir. Üçüncüsü; bulûğa ermiş olması lazımdır (Fetavay-ı Hindiyye, Beyrut 1400, I, 195). İbn-i Abidin "Reddül Muhtar" isimli eserinde bu konu ile ilgili olarak şunları zikreder: "Niyet ederek gündüzün orucu bozan şeylerden kendini tutmaktan ibaret olan oruç, İslâm diyarında olsun, Darül harb'te olsun, aynı şekilde orucun farz olduğunu bilsin veya bilmesin, hayız ve nifastan temiz olan müslümandan tahakkuk eder. Ancak akıl ve bulûğ; Ramazan orucunun farz olması için şarttır. Sahih olmasının şartı değildir" (İbn-i Abidin, IV, 231). Dolayısıyle oruç; çocuklara bulûğa ermedikleri süre içerisinde farz değildir. Ancak onların belirli bir yaştan itibaren bu ibadete alıştırılmaları ve teşvik olunmaları lâzımdır.Oruçun edâsının farz olması için gerekli şartlar:Bir mükellefe orucun edâsının farz olması için onda iki şartın bulunması gerekir. Birincisi: Sıhhatli olmaktır. Ramazan ayına hasta olarak giren bir kimse, mümin ve mütehassıs bir doktora müracaat ederek, orucun kendisine zarar verip vermeyeceğini öğrenmelidir. Eğer orucun edâsı mümkün olmazsa, sıhhat bulduğu zamanda kaza eder veya o hastalık sebebiyle ölürse, yakınları durumu araştırırlar: Hastalıktan kurtulmuş ve nefsine mağlup olarak tutmamışsa fidye vermeleri müstehaptır. İkincisi: Mukim olmaktır, yani seferî halde bulunmamaktır. Hanefi fukahası; "Sefer halinde bulunan kimseye oruç zarar vermeyecekse, tutması menduptur. Çünkü Allahu Teâlâ (c.c): "Oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır" (el-Bakara, 2/184) buyurmuştur. Resul-u Ekrem (s.a.s)'in: "Sefer halinde iken oruç tutmak bir (itaat ve iyilik) değildir" hadisi, "güçlük durumuna hamledilir" hükmünde görüş birliğindeler. Bilindiği gibi ruhsat; kulların özürlerine binaen meşrû kılınmış hükümleri içine alır. Seferî halde bulunmak güçlükten uzak olmaz. Ancak Ramazan ayında tutulan oruçla, diğer zamanlarda tutulan oruç aynı değildir. Dolayısıyle "Ruhsat-ı Terfih"teki esas; azimetle amelin meşrûiyetini düşürmesidir. İslâm âlimlerinden bazıları; yukarıda zikrettiğimiz hadisin zahirini esas alarak "Seferî halde iken oruç tutulmaması gerektiğini" ifade etmiştir.Oruç'un edâsının sahih olmasının şartları: Bu hususta da iki şartın bulunması gerekir. Birincisi, niyet etmek; ikincisi, kadınlar için hayızdan ve nifas'tan temizlenmektir. Bilindiği gibi niyet; kalbe ait olan kat'i bir azimdir. Mükellefin oruç tutacağını kalbi ile bilmesi ve azmetmesi niyet hükmündedir. Bunu dili ile söylemesi ise sünnettir. Nehrü'l Fâik'te de bu şekilde zikredilmiştir (Fetevay-i Hindiyye, I, 195). Ramazan-ı Şerif ayında her günün orucu için ayrı ayrı niyet etmek esastır (Fethül-Kadir, II, 46). Zira her günün orucu başlıbaşına bir ibadet hükmündedir.Oruç'un Vakti:Kur'an-ı Kerim'de "Oruç (günlerinin) gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin için, siz de onlar için birer libbassınız. Allah nefislerinize karşı zayıf göstermekte olduğunuzu bildi de, tevbenizi kabul etti, sizi bağışladı. Artık (bundan sonra geceleri) onlara yaklaşın ve Allah'dan hakkınızda yazdığını isteyin. (Bütün gece) fecr(i sadık) olarak ak iplik, kara iplikten seçilinceye kadar yeyin, için!. Sonra geceye kadar orucunuzu tamamlayın " (el-Bakara, 2/187) hükmü beyan buyurulmuştur. İmam-ı Serahsî, bu ayet-i kerime'de zikredilen "siyah ve beyaz iplik" kelimelerinin renk manasına kullanıldığını, ufuktaki yaygın beyazlığın zahir olması ile oruca başlamak gerektiğini kaydetmektedir (Serahsî, el-Mebsut, III, 54). Esasen İslâm bilginleri "Orucun vaktinin fecr-i sadıkla başlayacağı ve güneş batıncaya kadar devam edeceği" hususunda müttefiktirler. Sadece ikinci fecrin (fecr-i sadık'ın) ilk doğduğu ana mı, yoksa beyazlığın ufukta dağılmaya başladığı zamana mı itibar edileceği hususunda farklı görüşler vardır. Şemsü'leimme el-Hulvânî bu hususta "Birinci görüşe uymak yani ilk ana bakmak, ihtiyata daha uygundur. İkinci görüş ise, oruç tutacaklar için daha geniştir. Âlimlerin çoğu da bu görüşü benimsemişlerdir" demiştir (el-Fetevay-ı Hindiyye, I, 194).Sahur'a Kalkmak:Malik b. Enes (r.a)'den rivayet edilen Hadis-i Şerif'te Resul-u Ekrem (s.a.s)'in: "Sahur yemeği yiyiniz. Çünkü sahur yemeğinde bolluk (bereket) vardır" buyurduğu bilinmektedir. İmam-ı Merginanî, bu hadis-i şerifi zikrettikten sonra:"Müstehap olan sahur yemeğini yemek ve onu geciktirmektir. Zira Resul-u Ekrem (s.a.s), "Üç şey mürsellerin ahlakındandır: İftarda acele etmek; sahuru geciktirmek ve misvak kullanmak" buyurmuştur. Ancak mükellef fecr-i sadık'ın durumu hakkında şüpheye düşerse, haramdan kurtulmak için yemeyi, içmeyi terketmelidir (Merginanî, el-Hidâye, I,129) diyerek konuya açıklık getirir. Şurası muhakkaktır ki; sahura kalkıp bir şeyler yemek, oruç tutmak niyetiyle olur. Nitekim Fetevay-ı Hindiyye'de:"Ramazan-ı Şerif ayında sahura kalkmak bir niyettir. Necmüddin Neseî de böyle der. Ancak sahura kalkmak, sadece o günün orucu için niyet hükmündedir. Başka bir günün orucu için niyet yerine geçmez" (I,195) diye kaydedilir.Sahurun delili, Ebû Davûd'un dışındaki hadis imamlarının Hz. Enes (r.a)'den rivayet ettikleri hadistir. Resulullah (s.a.s) "Sahura kalkın!. Çünkü sahurda bereket vardır" buyurdu. Buradaki bereketten murad, ertesi günün orucuna kuvvet kazanmak veya sevabın ziyadeliği olduğu söylenmiştir. Sahur, seher vaktinde yenilen yemektir". Bu gecenin son altıda birindedir. İslâm alimlerinin sözlerinde bu sünnetin sadece su ile yerine getirileceğini açık olarak görmedim. Ama hadisin zahiri bunu ifade ediyor. Hadis, İmam Ahmed (r.a)'in rivayet ettiği "Sahurun hepsi berekettir. Onu bırakmayın!. Velev ki biriniz bir yudum su olsun içsin. Çünkü sahura kalkanlara Allah (c.c) ve melekleri salat eylerler" hadis-i şerifidir. Mükellef olan her mümin sahura kalkma hususunda titiz olmak durumundadır. Bunun müstehap olduğunda icma vardır. Meşru bir mazeret sebebiyle sahura kalkamayanların durumu müstesnadır.Orucun Çeşitleri: Oruç ibadeti farz, vacib ve nafile olmak üzere üçe ayrılır. Farz olan oruç da kendi arasında ikiye ayrılır. Birincisi Ramazan-ı Şerif orucu gibi muayyen olan farz oruç; İkincisi, muayyen olmayan farz oruç; Meşru bir sebeple kazaya bırakılan Ramazan orucu ve kefaret sebebiyle tutulacak oruç gibi. Hükmen vacib olan oruçlar da, kendi aralarında muayyen ve gayr-i muayyen olmak üzere ikiye ayrılır. Muayyen olan vacib oruç, mükellef tarafından gün tayin edilerek adanan oruçtur. Meselâ, "falanca ayın ilk gününde oruç tutmak üzerime vacib olsun" diyerek, kendi nefsine vacib kılmak gibi!. Eğer mükellef muayyen bir vakit tayin etmeksizin oruç nezrederse, dilediği zaman edâ edebilir. Buna da gayri muayyen vacib oruç denilir. Allahu Teâlâ (c.c)'nın rızasını kazanmak niyetiyle tutulan nafile oruçlar da, ayrı bir türdür.Orucu Bozmayan Şeyler: Resul-u Ekrem (s.a.s)'in, unutarak yiyen ve içen bir sahabeye hitaben "Orucunu tamamla!. Sana ancak Allahu Teâlâ (c.c) yedirdi ve içirdi" (İbnül-Hümam, Felhül-Kadir, ll, 62) buyurduğu bilinmektedir. Dolayısıyle oruç tutan bir mükellef unutarak yer, içer veya cima ederse orucu bozulmaz. Bu hususta orucun farz veya nafile olması arasında fark yoktur (Molla Hüsrev, Dürerül-Hükkâm, I, 64).Oruca niyet etmiş bir mümin uyur ve uykuda iken ihtilâm olursa, orucu bozulmaz. Zira Resul-u Ekrem (s.a.s) "Üç şey vardır ki, bunlarla oruç, tutan kimse iflas etmiş olmaz: Kan aldırmak, kusmak ve ihtilâm" hükmünü beyan buyurmuştur. Esasen ihtilâmda cinsi münasebetin ne sureti, ne mahiyeti mevcut değildir. Herhangi bir kadına baktığı ve bu sebeble menisi geldiği zamanda da durum aynıdır. Bu da düşünerek menisi gelen kimse gibidir (Merginânî, Hidaye, I, 122).Resul-u Ekrem (s.a.s)'in "Kim kusmak zorunda kalırsa, ona kaza yoktur. Her kim de kasden kusarsa kaza etsin"buyurduğu sabittir. Hanefî fukâhası; "Kusma ile oruç bozulmaz. Fakat isteyerek ve kasden kusan kimse ağız dolusu ve bir kaç defa kusarsa, kaza etmesi gerekir" hükmünü, zahirü'r rivaye olarak benimsemiştir. Bunların dışında: "Göze sürme çekmek, krem ve zeytinyağı gibi yağlı maddeleri vücûda sürmek, dedi-kodu ve gıybet yapmak, kendi arzusu ve fiili olmaksızın boğazına duman, un, toprak tozu veya sinek kaçması; cünüp olarak sabahlamak; iftar etmeye niyet edip de iftar etmemek; yemeksizin herhangi bir maddenin tadını boğazında hissetmesi; mesaneye geçmemek şartı ile erkeğin tenasül uzvuna su veya yağ gibi maddelerin akıtılması; yara üzerine konan kuru ilâç; burunda birikmiş olan sümüğü boğaza çekip yutmak; nohut tanesinden daha küçük olan ve dişler arasında bulunan yiyeceği yutmak" orucu bozmaz (Fetevay-ı Hindiyye, I, 202-204). Ancak başta dedi-kodu ve gıybet olmak üzere, bu fiillerin tamamından kaçınmak gerekir. Nitekim Resul-u Ekrem (s.a.s)'in: "Kim yalan söylemeyi ve yalan ile amel etmeyi bırakmazsa, Allahu Teâlâ (c.c) o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına hiç kıymet vermez, iltifat buyurmaz"hadisi, önemli bir konuyu gündeme getirmektedir: Yalan, gıybet ve dedikodu gibi fiiller, orucun sevabına zarar verir. Hatta İmam Evzaî'nin ve Süfyan-ı Sevrî'nin "Gıybet ve yalan orucu bozan hallerdendir. Oruçlu iken gıybet eden kimselerin ve yalan söyleyenlerin kaza etmeleri gerekir" (İbn Hacer, Fethul-Bâri, Kahire 1959, IV, 73) buyurduğu bilinmektedir. Bu müctehidlerin "Evzaî'lik" ve "Sevrîlik" mezheplerinin kurucusu olduğu dikkate alınırsa, meselenin ciddiyeti daha iyi kavranır. Bugün bu iki mezhebin izleyicileri yoktur. Ancak yalan, dedi-kodu ve gıybetin bütün Ehl-i Sünnet'in müctehid imamlarınca "haram" kabul edildiği sabittir. Dolayısıyla, oruç tutan her mükellef gerek zahirî, gerek bâtinî şartlarına riayet hususunda çok titiz olmak mecburiyetindedir.Orucu Bozan ve Kefareti Gerektiren Haller:Resul-u Ekrem (s.a.s)'in: "Oruç, vücûda girenden dolayı bozulur" (İbnül-Hümâm, II, 72) buyurduğu bilinmektedir. İnsan, fıtratının gereği olarak gıda maddelerini boğaz vasıtasıyla vücûduna ulaştırır. Malum olduğu gibi en tabii yol budur. Bunun dışında kulak, burun, ön ve arka menfezler gibi, arızî yollarla da vücûda ilâç vs. gibi şeylerin girmesi mümkündür: Kur'an-ı Kerim'de "Amellerinizi iptal etmeyiniz" (Muhammed, 47/33) hükmü beyan buyurulmuştur. Farz olan Ramazan-ı Şerif orucunu kasden ve taammüden bozmak büyük bir cinayettir. İhlâsla niyet ettiği bir ameli meşrû bir sebep yokken bozmak "Ameli iptal etmek" hükmündedir. Fukaha, Resulullah (s.a.s)'ın "Kim Ramazan ayında orucunu bozarsa; onun üzerine zıhar yapan kimsenin üzerine lâzım gelen şey (keffaret) gerekir" hadisini esas alarak, "Kasden orucunu bozan mükellef; arka arkaya olmak şartı ile altmış gün oruç tutmak mecburiyetindedir. Bu, o mükellef üzerine farzdır. Ayrıca aynı (bozduğu) orucu kaza etmesi gerekir. Bir mükellefe hem kaza, hem keffaret'in gerekli olması için bazı şartların tahakkuku gereklidir.1) Kasden orucu bozmuş olmak şarttır: Oruca niyet eden mükellef hata ederek iftar ederse, sadece kaza gerekir. Meselâ abdest alırken ağzına su verdiği anda, elinde olmayarak boğazına su kaçarsa orucu bozulur. Ancak bu fiilde kasıt unsuru mevcut değildir. Günü gününe kaza etmesi gerekir.2) Kendi iradesi ile bozmuş olmalı; zorlama ve ikrah bulunmamalıdır: Kendisiyle cim'a edilen kadın, bu fiile razı olmuşsa; hem kaza, hem keffâret gerekir. Ancak cima zorlama ve ikrah sonucu olmuşsa, kadına sadece gününe gün kaza gerekir. Çünkü orucunu bozması hususunda zorlanmıştır, ihtiyarı mevcut değildir.3) Oruca başladıktan sonra hastalanmaması veya sefere çıkmaması esastır: Mükellef oruca niyet ettikten sonra hastalanır veya sefere çıkarsa, muhayyerdir. İster durumuna katlanır orucunu tamamlar; ister iftar ederek gününe gün kaza eder.4) Mükellef Ramazan orucunu tutarken, geceden niyet etmiş olmalıdır.5) Mükellef orucunu bozarken, tabii gıdalardan veya gıda yerine geçebilecek yiyecek ve içeceklerden faydalanmış olmalıdır: Meselâ çakıl taşını veya demir parçasını yutan kimsenin orucu bozulur. Ancak keffâret gerekmez. Zira bunlar gıda olmadığı gibi, gıda yerine geçecek besleyici özelliğe de sahip değildirler (Merginanî, Hidâye, I, 124).Orucu bozan ve sadece kazayı gerektiren hususlara gelince; Mükellefin herhangi bir kasdı olmadan, zorlama ve hata sonucu orucu bozulursa, gününe gün kaza etmesi gerekir. Meselâ Ramazan ayında oruca niyyet eden bir mümin, unutarak yeyip-içer veya cima eder, daha sonra da sırf cehaleti sebebiyle orucunun bozulduğu zannına kapılarak iftar ederse; günü gününe kaza eder. Kezâ, kustuğu için veya kan aldırdığı için orucunun bozulduğunu zanneden ve sırf bu zan sebebiyle orucunu yiyen kimsenin durumu da aynıdır. Zorla iftar ettirilmiş olan kimsenin veya hataen orucunu bozmuş olan mükellefin de sadece kaza etmesi esastır. Keffâret lâzım gelmez (Fetevây-ı Hindiyye, I, 201).Bu durumlarda şu kaide uygulanır: Kasden ve kendi ihtiyarîyle herhangi bir meşru özrü bulunmadan Ramazan orucunu bozan mükellefe hem kaza, hem keffâret gerekir. Bunun dışında, kendi ihtiyarı olmaksızın ve meşru bir özür sebebiyle orucunu bozan kimseye, sadece gününe gün kaza gerekir.Orucu bozan ve sadece kazayı gerektiren hususlar şunlardır.1) Mazmaza ve istinşak (Ağıza ve buruna su verme) anında midesine su kaçıran kimsenin orucu bozulur. Gününe gün kaza gerekir.2) Cünûb olarak sabahlayan bir mümin gusül abdesti alırken boğazına su kaçırırsa orucu bozulur; kaza gerekir. Bu sebeble, cünüb olarak sabahlamamaya özen göstermek veya gusül abdesti alırken dikkatli olmak şarttır.3) Oruca niyet eden mükellef çakıl, kuru çamur, pamuk, kuru ot ve kağıt gibi gıda özelliği olmayan maddeleri yutarsa orucu bozulur; kaza gerekir.4) Meşrû bir özür sebebiyle; makadından şırınga (iğne) yaptıran veya mesanesine ilâç veren kimsenin orucu bozulur, gününe gün kaza gerekir.5) Kendi iradesi olmaksızın ağzına kar ve yağmur tanesi kaçan ve bunu yutan kimsenin orucu bozulur; gününe gün kaza gerekir.6) Bir kimse oruçlu iken karısını öpse ve bu sebeble inzal vaki olsa, orucu bozulur. Gününe gün kaza gerekir.7) Ramazan ayının dışında herhangi bir oruca niyet eden mükellef, orucunu kasden dahi bozsa, kaza vacib olur; keffâret gerekmez. Keffâret sadece Ramazan-ı Şerif orucunun bozulması ve bu fiilde mükellefin kasdı sebebiyle gündeme giren bir cezadır.Boğaza huni ile bir şey akıtmak; ağzına aldığı bir şeyle boyanmış tükrüğü yutmak; karnında veya başında olan bir yaraya akıtılan ilaç mideye veya beyine ulaşmak; zorla oruç bozmak; dişleri arasında kalan nohut tanesi kadar şeyi yemek; unutarak bir şey yedikten sonra orucun bozulduğunu sanarak bile bile yemek ve içmek; kendi isteğiyle ağız dolusu kusmak; ağız dolusu gelen veya getirilen kusmuğu geri çevirmek; kendi isteğiyle boğazına veya genzine duman çekmek; sabah olmuşken, daha vakit var diye sahur yapmak; güneş batmadan, battı zanniyle oruç açmak; Ramazan orucundan başka bir orucu bozmak; Ramazan orucuna niyyet etmeyerek gündüz yiyip içmek; oruçlu ve mukim iken yolculuğa çıkıp orucunu bozmak; makata su veya yağ akıtmak, bez veya pamuk sokmak; uyurken birisinin ağzına su damlatmak; Oruca niyet etmeden bütün günü oruçlu gibi yemeden içmeden ve cinsî ilişkide bulunmadan geçirmek; kadının tenasül uzvuna bir şey damlatması, yaş parmağı ile rutubet salması veya tıkadığı bezin kaybolması; Ramazan orucunu gündüzün bozduktan sonra hastalık, hayız ve lohusalık gibi şer'i bir özrün meydana gelmesi gibi durumlarda oruca kaza gerekir.Ramazan da bunlardan biriyle orucu bozulan kimseye, fecrin doğuşundan sonra temizlenen hayızlı ve nifaslı kadına, ikamet eden misafire, sıhhat bulan hastaya, iyileşen deliye, buluğa eren çocuğa, müslüman olana günün geri kalan kısmını oruçlu gibi geçirmek farzdır. Bir görüşe göre de müstehaptır. Bu şekilde vaktin hakkı verilmiş olur. Son ikisi hariç diğerlerinin, tutamadıkları oruçları uygun bir vakitte kaza etmeleri gerekir.Resul-u Ekrem (s.a.s)'in: "Sana şüphe veren şeyi terk et; şüphe vermeyen şeye bak!. " (Fethül-Kadir, II, 94) buyurduğu bilinmektedir. Dolayısıyla, her mümin oruç ibadetini edâ ederken titiz olmak mecburiyetindedir. Meselâ, oruçlu iken banyo yapmak veya denize girmek, yutmamak şartı ile herhangi bir şeyin tadına bakmak ve bunun gibi bir çok husus "mekruh" olarak nitelendirilmiştir. Ancak meşru bir özür sebebiyle bunlara cevaz verilmiştir. Meşru bir özür mevcut değilken bir şeyin tadına bakmak veya denize girmek, ibadeti tehlikeye sokabilir. Kaldı ki orucu bozulan kimsenin dahi gündüz boyunca imsak etmesi (yeyip-içmemesi) vacibtir.Oruçluya mekruh olan hususlar şunlardır:Bir şeyi dilinin ucuyla gereksiz yere tatmak (sinirli bir kocanın karısı, eşinin kızacağından korkuyorsa yemeğin tuzuna bakabilir); lüzumsuz yere bir şey çiğnemek (ufak çocuğu için bir şeyi çiğnemesi gereken bir kadın oruç tutmayan başka birini bulamazsa kendisi çiğneyebilir); sakız çiğnemek (sakızın evvelce çiğnenmiş" beyaz ve dağılmaması şarttır. Aksi takdirde mekruh olmakla kalmaz, oruç bozulur; kendisinden emin olmayan bir kişinin hanımını öpmesi, boynuna sarılması veya kucağına alması; tükürüğü ağızda biriktirip yutmak; kan aldırmak ve kendini zayıf düşüreceğini tahmin ettiği yorucu bir işte çalışmak.Oruçluya Mekruh Olmayan ŞeylerMisk ve gül gibi bir şey koklamak; gözüne sürme çekmek; bıyığına yağ sürmek; zayıf düşmeyecekse, kan aldırmak; misvak kullanmak, ağzı fırça ile yıkamak; ağza su alıp gargara yapmak; burnuna su çekmek; nefsinden emin olmak ve ileri derecede olmamak şartıyla öpmek ve sarılmak; serinlemek ve harareti gidermek için duş almak veya ıslak beze sarınmak (Bu görüş Ebu Yusuf'a aittir. Fetva da buna göredir).İftar vaktinde: "Allâhümme leke sumtü ve bike âmentü ve aleyke tevekkeltü ve alâ rızkike eftartü ve savmi ğadin min şehri Remadâne neveytü fağfir mâ kaddemtü ve mâ ahhartü" demek sünnettir. Anlamı: "Allahım senin rızan için oruç tuttum, sana inandım, sana güvendim senin verdiğin rızıkla orucumu açtım, yarın ki Ramazan orucuna da niyyet ettim. yaptığım günahları bağışla". Ayrıca hurma ile; yoksa su ile oruç açmak da sünnettir.Oruç Tutmamayı Mübah Kılan Özürler:Kur'an-ı Kerim'de "Ey iman edenler!. Sizden evvelki (ümmet)lere yazıldığı gibi, sizin üzerinize de oruç yazıldır (farz kılındı). Ta ki korunasınız. (O Ramazan ayı) sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta yahut yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutar). İhtiyarlığından veya şifa ümidi olmayan hastalığından dolayı (oruç tutmaya) gücü yetmeyenler üzerine de bir yoksul doyumu fidye (lâzımdır). Bununla beraber kim gönül isteği ile bir hayır yaparsa, işte bu onun için daha hayırlıdır. Oruç tutmanız sizin hakkınızda (fidye vermenizden) hayırlıdır; bilirseniz" (el-Bakara, 2/183-184) hükmü beyan buyurulmuştur. Dikkat edilirse, hangi hallerin oruç tutmamayı mübah kıldığı nasla belirtilmiştir.I) Hasta Olmak: Mükellef, hastalık sebebiyle nefsinin telef olmasından veya bir azasını kaybetmekten korkarsa, oruç tutmaz. İmam Merginani "Hastalığın artması veya uzaması bazen ölüme götürebilir. Bu durumda ondan sakınmak (artmasından veya uzamasından kaçınmak) gerekir" diyerek konunun hassasiyetine işaret eder. Hastalık, tecrübe veya mümin bir mütehassıs doktorun teşhisiyle kesinlik kazanır.2) Sefere çıkmak (Yolculuk): Ramazan ayında sefere çıkacak olan bir mükellef, geceden oruca niyet etmeyebilir. Bu mübahdır ve nasla sabittir.3) Şeyh-i Fani (İhtiyar) Olmak: Oruç tutmaya gücü yetmeyen ihtiyar kimse iftar eder ve her gün için bir yoksula fidye verir. İmam Merginani "Bu hususta asıl olan Allahu Teâlâ (c.c)'nın "Oruç tutmaya gücü yetmeyenler üzerine de bir yoksul doyumu fidye vermek lâzım gelir" hükmüdür. Şayet oruç tutmaya gücü yeterse, fidye batıl olur. Çünkü fidyenin oruç yerini tutabilmesinin şartı, acizliğin devam etmesidir" (el-Hidâye, I, 127). Şeyh-i fani olma hali hangi yaşta başlar? Fukaha bu soruya cevap verirken, farklı yaşlar üzerinde durmuştur. Ancak şeyh-i fanilik (fazla ihtiyarlık) hali, insandan insana farklılık gösterir. Fetevay-ı Hindiyye'de (I, 207):"Şeyh-i fani, ölüme kadar hergün kuvveti noksanlaşan kimsedir ki, bunlar tekrar kuvvet bulmadan vefat ederler. Bahru'r-Raik'te de bu şekilde tarif edilmiştir. Bu durumda olan kimseler, dilerlerse fidyelerini Ramazan-ı Şerif ayının başında, bir defada verirler. İsterlerse bunu ayın sonuna bırakırlar. Fidye verdikten sonra oruç tutmaya gücü yeter hale gelirse, vermiş olduğu fidyenin hükmü geçersiz olur. Bu kimsenin önceden tutamamış olduğu oruçlarını kaza etmesi gerekir" diye kaydedilir.4) Hayız ve Nifas Hali: Hayız ve nifas halindeki kadınların oruç tutmaları haramdır. Hz. Âişe (r.anha) validemiz, "Bizlerden birisi Resul-u Ekrem (s.a.s) zamanında, hayızdan temizlendikten sonra orucunu kaza eder, namazı ise kaza etmezdi" (Fethül-Kadir, I,114) buyurduğu sabittir. Dolayısıyle hayız ve nifas halindeki kadınlar, o hal içerisinde iken oruç tutamazlar. Daha sonra geçirdikleri günleri (temizlendikten sonra) kaza ederler.5) Hamilelik ve Çocuk Emzirmek: Dürrü'l-Muhtar'da: "Zann-ı galip ile, kendi hayatından veya çocuğunun hayatından korkan hamile yahut zahirü'r rivayeye göre, anne olsun, süt anne olsun emzikli kadın oruç tutmayabilir" (İbn Âbidin, IV, 338) hükmü kayıtlıdır. Esas olan; gerek hamile, gerek çocuk emziren kadınların, kendi nefislerinin veya çocuklarının helâk olma tehlikesinin bulunmasıdır. Nitekim Fetevay-ı Hindiyye'de: "Hâmile olan veya çocuk emziren kadınlar; gerek kendi nefislerinden, gerekse çocuklarının helâk olmasından korkarlarsa oruç tutmayabilirler veya iftar edebilirler. Bu durumdaki kadınlara keffaret gerekmez, daha sonra oruçlarını kaza ederler" denilmektedir (A.g.e., I, 207).6) Helak Olma Korkusu ve Yılan Sokması: Ramazan ayında, düşmanla savaşacağını bilen ve oruç tuttuğu takdirde zayıf düşerek gerektiği gibi cihat edemeyeceğinden endişe eden mücahit oruç tutmayabilir (A.g.e., I, 208). Dürrül Muhtarda, "Zorlanan (ikrah), helâk olmaktan veya akli melekelerini kaybetmekten korkan kimse ile kendisini yılan sokan kimsenin iftar etmesinin mübah olması" hükmü kayıtlıdır. Bütün bunları, ayette geçen "hasta olma" anlamı içerisinde düşünebiliriz. Kendisini yılan sokan bir kimsenin acilen tedavi olması esastır. Bu durumda iftar eder ve gününe gün kaza yolunu tutar. Çünkü, gecikme halinde telef olma korkusu söz konusudur. Bunun meşru bir mazeret olduğu sabittir.Oruçla İlgili Diğer Meseleler: Oruç tutan mükellefin misvak kullanması sünnettir. Nitekim İbn-i Abidin bu hususla ilgili olarak şunları zikreder:"Misvak kullanmak da mekruh değildir. Bilâkis başkaları gibi oruçluya da sünnettir. Delili, Peygamber (s.a.s)'in "Ümmetime meşakkat vereceğini bilmesem her abdest aldıkça ve her namaz kıldıkça onlara misvakı emrederdim" hadisinin umum ifade etmesidir (İbn Âbidin, IV, 332).Ramazan ayını baygın geçiren kimse, sıhhat bulduktan sonra oruçlarını kaza eder. Bu hususta icma vardır. Ancak, bir deli Ramazan ayının son günü zevalden önce iyileşmiş olsa, kendisine kaza lâzım gelmez.Ramazan ayında, gündüz vakti bir çocuk buluğa erse veya kâfir, müslüman olsa, o günün geri kalan saatlerinde oruçlu gibi davranır. Yani, orucu bozan şeylerden uzak durur, ondan sonraki günlerin orucunu edâ eder. Geçen günleri kaza etmesi gerekmez.Sıhhat bulan hastalar ve seferleri sona eren yolcular, daha önce tutamadıkları oruçlarını kaza ederler. Bu hususta ihtilâf yoktur. Alimlerin ekserisinin görüşü budur. Bir mükellefin, daha önceki Ramazan ayına ait kaza borcu bulunsa, fakat bu sırada Ramazan-ı Şerif girse; o kimse edâyı kaza üzerine takdim eder. Yani önce, yeni giren Ramazan ayının orucunu tutar; daha sonra kaza oruçlarını tamamlar. Nafile olan oruçlarda da, özürsüz olarak iftar etmek helâl değildir.Iskât-ı Savm:Iskât-ı savm, bir müslümanın hayattayken tutmadığı veya tutamadığı oruç borçlarını, öldükten sonra malından fidye vermek suretiyle düşürmek demektir. Çok daha sonraları çıkmış bir tabirdir. Bu tabirin dini literatürdeki ismi "fidye"dir.Yukarıda ifade edildiği gibi oruç, İslâm'ın beş esasından biridir. Âkıl-bâliğ olan her müslümana farzdır. Oruç tutmaları farz olanların bazıları, belli durumlarda oruç tutmakla yükümlü kılınmamış; oruçlarını sonradan kaza etmelerine izin verilmiştir. Bunlar, hastalar ve yolculardır. Allah Teâlâ Kur'anda şöyle buyurur:"...İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutar. (İhtiyarlığından yahut şifa bulma ümidi olmayan bir hastalıktan dolayı oruç tutmaya dayanamayanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir" (el-Bakara, 2/ 184).Ayetten de anlaşılacağı gibi; hastalar ve yolcular, oruçlarını daha sonra kaza edebilirler. İhtiyarlık ve devamlı hastalık gibi sebeplerle daha sonra kaza etme imkanı bulamayanlar ise fidye verirler. Fidye, bir fakiri bir gün doyurmak demektir. Bir müslümanın böyle mazeretlerden dolayı hayattayken tutamadığı ve fidyesini de ödemediği oruç borcu varsa; öldüğünde, malından, tutamadığı oruçlar kadar fidye verilmek suretiyle borcundan kurtarılır. İşte bu ameliyeye ıskât-ı savm denir.Ancak burada, eda şartından dolayı (hasta ve yolcu olmamak) kaydıyla oruç tutamayanlar söz konusudur. Fakat kasden, hiç bir mazereti olmadan orucunu tutmayan ve daha sonra bunları kaza etmeyenlerin durumu da böyle midir? Yani bunlar için, öldükten sonra fidye verilirse, oruç borcundan kurtulurlar mı? Bunu ancak Allah bilir.Bu hususta halk arasında, şöyle bir uygulama vardır: Mesela 62 yaşında ölen birinin 12 yılı büluğ çağı için çıkarılır (62-12:50 yıl). Her yıl için 30 oruç, (30x50:1500 fidye) hesab edilerek bulunan miktar fidye fakirlere dağıtılır. Böylece ölü, oruç borçlarından kurtarılmış olur!Fakat bu işlem doğru değildir. Her şeyden önce Hz. Peygamber (s.a.s) ve Ashab devrinde böyle bir uygulama yoktur. Diğer taraftan, ölünün tutup-tutmadığı oruçlar arasında bir ayrım yapılmamaktadır. Tutulan günler için tekrar fidye verilmekte, böylece, dinde hiç yeri olmayan bir bid'at ortaya çıkmaktadır. Ayrıca her Ramazan ayı 30 gün değildir, 29 da olabilir. Öyleyse bu konuda ne yapılmalıdır?1. Hastalık veya yolculuk gibi bir sebeple tutulamayan ve daha sonra da kaza imkanı olmayan oruçlar kadar ölü için fidye verilir. Bu Kur'an ve Sünnet'e uygundur.2. Mazeretsiz olarak tutulmayan ve daha sonra kaza edilmeyen oruçlar kadar da ölü için fidye verilebilir ve ölünün oruç borcundan affedilmesi içip dua edilir. Çünkü bir ibadeti kasden terketmek günahtır.3. Bunların dışında, bir kimsenin oruç borcu yoksa, onun için ıskât-ı savm adı altında fidye verilmesi yanlıştır, bid'attır. Belki kabul olmayan oruçları vardır diye de böyle bir ameliye yapmak caiz değildir. Eğer bu doğru olsaydı, yaptığımız her ibadet için böyle bir kaza muamelesi gerekirdi. Kulun görevi, emredilen ibadeti ihlasla yapmaktır. Kabul, Allah'a kalmış bir şeydir. Ve kul bunu bilmekle mükellef değildir. Kul, samimiyetle ve şartlarına uygun olarak yaptığı ibadetin Allah tarafından kabul edileceğini umar.Yusuf KERİMOĞLU

Blog Listem

  • FİLİSTİNİN TAPUSU.BİZİM ELİMİZDE - 2014 YILINDAN BER, İSRAİLİN UÇAK YAKITI TÜRKİYEDEN GİDİYOR.ÜZGÜNÜM. İSRAİL İŞGALCİFİR.GELDİĞİYERE SÜRÜLMELİ. ERDOĞAN,KUDÜSÜ İSRAİLE SATTI.>>https://yo...
    5 ay önce
  • ŞİRK ve KÜFÜR: Kadının Namazı - ŞİRK ve KÜFÜR: Kadının Namazı: أَلنِّسَاءِيَّاتْ KADININ NAMAZI EVİNDE OLMALIDIR -2 صلاة المرأة في بيتها -25 الحديث الخامس والعشرون : عَنْ أُمِّ حُمَيهدٍ ا...
    9 yıl önce
  • İSLÂM’DA LAİKLİK YOKTUR - İSLÂM’DA LAİKLİK YOKTUR .إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ Allah katında tek Din İslâmdır. Laiklik; geniş ve basit tanımı ile, dinin siyasal ha...
    10 yıl önce
  • İSLÂM’DA LAİKLİK YOKTUR - * İSLÂM’DA LAİKLİK YOKTUR * .إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ Allah katında tek Din İslâmdır. Laiklik; geniş ve basit tanımı ile, dinin siyasal h...
    10 yıl önce
  • REÇETE-şiir - Ey yüksek sosyeteye mensup modacı hanım, Eğlence zümresinin başının tacı hanım, Bu metod ki, sizlerin müsbet ilâcı hanım: Dışının görünüşü içinin aynasıd...
    10 yıl önce
  • SAAT KODLARI - http://sitene-kod-ekle.tr.gg/saat-kodlar&%23305;-flashl&%23305;--k1-.oe.rnekli-k2-.htm
    13 yıl önce
  • Manyaklara Güzel Cevap - ÖRTÜNMEK İSLAMIN EMRİDİR. CHP'den,İSLAM DİNİNE HÜCUM CHP Deşifre Olmuştur Bunlar,Türbanlıyı mahkemeye veriyor,Çarşaflıya rozet takıyor.Halkı aldatıyorlar.
    13 yıl önce
  • HIRİSTİYANLAR PİSLİKTİR SEVİLMEZ - وَقَالُواْ لَن يَدْخُلَ الْجَنَّةَ إِلاَّ مَن كَانَ هُوداً أَوْ نَصَارَى تِلْكَ أَمَانِيُّهُمْ قُلْ هَاتُواْ بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ *(BAKAR...
    13 yıl önce
  • Hıristiyanlar Sevilmez - وَقَالُواْ لَن يَدْخُلَ الْجَنَّةَ إِلاَّ مَن كَانَ هُوداً أَوْ نَصَارَى تِلْكَ أَمَانِيُّهُمْ قُلْ هَاتُواْ بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ *(BAKAR...
    13 yıl önce
  • Hak Din İslamdır - *HAK DİN.TEK DİN.İSLAMDIR.* (ÂLİ IMRÂN suresi 19. ayet) إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن...
    14 yıl önce
  • İki Yüzlülük - 259) İki Yüzlülüğün Kötülenmesi Bu bölümdeki bir ayet ve iki hadis-i şeriften insanların iki yüzlülüklerini herkesten gizleyebileceklerini, fakat Allah’tan...
    14 yıl önce
  • İki Yüzlülük - İki Yüzlülüğün Kötülenmesi 259) İki Yüzlülüğün Kötülenmesi Bu bölümdeki bir ayet ve iki hadis-i şeriften insanların iki yüzlülüklerini herkesten gizleyebile...
    14 yıl önce
  • HUDÛD (İSLAM CEZA HUKUKU) - 15: HUDÛD (İSLAM CEZA HUKUKU) *BÖLÜM: 1* *Ø** KENDILERINDEN KALEM KALDIRILAN, CEZA VERILMEYEN KIMSELER VAR MIDIR?* *1423-* Ali (r.a.)’den rivâyete göre,...
    14 yıl önce
  • SAPIKLIĞA DÜŞEN KAVİMLERİN GÖRÜŞLERİ - Şimdi bizim sapık kavimlerin rububiyetle ilgili görüşlerini incelememiz Kur’an-ı Kerim’in onları hangi noktalardan ve niçin reddetme yoluna gittiğini ve b...
    15 yıl önce
  • Demokratik çalışma ve amel ilişkisi - *Demokratik Çalışma ve Amel ilişkisi :* İslam adına , müslüman olarak belli bir partinin çalışmalarına katılan kimselerin yaptıkları bu iş, sıhhat şartl...
    15 yıl önce
  • İBNİ TEYMİYYE-8.CİLT - بســـم الله الرحمن الرحيم "(İyi bilinmelidir ki) Allah'ın dostlarına hiçbir korku yoktur ve onlar üzülecek de değildirler. Onlar, iman edip (gerektiği gi...
    15 yıl önce
  • Çay Sohbeti - *İBN-İ TEYMİYYE** ve İBN-İ TEYMİYYE-7.Cilt ve İBNİ TEYMİYYE-8.CİLT* *İslâm Güneşi,Mekke'den Doğar.Dünyayı Aydınlatır.* *İslâm Bahçesinde,Dinî Yazı,Resim ve...
    15 yıl önce
  • Lanetlikler - الحديث الرابعوالثمانون عن أبي هريرة رضي اللّه عنه قال لَعَنَ رسولُ اللَّهِ صلى اللَّه عليه وسلّم مُخَنَّثِي الرِّجالِ الذينَ يتَبَّهونَ بالنِّساءِوالمُتَ...
    15 yıl önce